20 Mart 2012 Salı

Mekke'ye Yöneliş ve Peygamberlik


Mekke’ye Yöneliş

  Artık Nur dağında buluşan iki Nur, bundan sonra sıklıkla bir araya gelme vaadiyle birbirinden ayrılmış ve Allah Resulü (s.a.v.), karşılaştığı yeni haber ile birlikte hızla Mekke’ye yönelmişti. Kendisine yüklenen misyonun ağırlığıyla iki büklüm ve Hira’da yaşadığı vuslatın hazzıyla kalbi duracak gibi oluyordu. Zira bütün bedenini, vahyin ağırlığı kaplamıştı. Bu esnada, semada bir sesin yankılandığına şahit oldu:

--Ya Muhammed! Sen, Allah’ın Resulü’sün, ben de Cibril!
  Mübarek başını semaya kaldırdığında, bütün ihtişamıyla karşısında Cebrail duruyor ve aynı şeyi tekrar ediyordu:


--Ya Muhammed! Sen, Allah’ın Resulü’sün, ben de Cibril!

  Adeta olduğu yere çakılıp kalmıştı Allah Resulü (s.a.v); ne bir adım ileri atabiliyor ne de geri dönüp gidebiliyordu. Öylece bir müddet bekledikten sonra nihayet başını hareket ettirmeye başlamıştı. O da ne? Yöneldiği her bir yanda aynı manzara vardı. Her bir cihetteki ufku bütünüyle Cibril-İ Emin kaplamıştı.

  Beri tarafta Hz.Hatice, geri dönüşü gecikince endişelenmiş ve bir haber getirmeleri için yine arkasından adamlarını göndermişti. Hira’ya gittiklerini bildikleri için onlar da tabii olarak buraya yönelmiş, ama bir sonuç elde edememişlerdi.
  Derken hayret ve dehşet anları sona ermiş ve Efendiler Efendisi, yeniden Mekke’ye yönelmişti. O ne garipliktir ki, yolda yürürken dört bir yandan:

--Allah’ın selamı üzerine olsun ya Resulullah, diye sesler geliyordu. Bu seslerin geldiği cihete yöneliyordu, ama hiç kimseyi göremiyordu. Çok geçmeden anladı ki, karşılaştığı her bir ağaç ve taş, O’nun önünde temenna duruyor ve kendisine selam verip açıkca risaletini tasdik ediyordu.
  
Heyecanla evine döndü ve:
--Beni örtün! Beni örtün, diye vefalı eşinden üstünü öörtmesini istedi. Daha sonra da mübarek başını Hatice validemizin dizine koydu. Dikkatlice gelişmeleri izleyen metanetli kadın, şefkat dolu sesle:

--Ey Eba Kasım! Nerelerdeydin? Allah’a yemin olsun ki, ardından adamlarımı gönderdim. Mekkede bakmadıkları yer bırakmadılar; ama Senden bir haberle geri dönemediler, diye Efendisi’ne olan muhabbetini dile getiriyordu.

Bir aralık Efendiler Efendisi:
--Kendimden korkuyorum ey Hatice! Bir zararın gelmesinden endişeleniyorum, deyince yine aynı teselli kaynağı olan eş devreye girdi:
--Asla endişe edip korkma! Allah Seni asla zayi etmez, muhafaza eder, dedi önce. Ardından da:
--Çünkü Sen, akrabalarını görüp gözetir, düşkünlerin elinden tutar ve ihtiyacı olanları da giydirirsin. Aynı zamanda Senin misafirin hiç eksik olmaz. Her hareketinle Sen, sürekli Hakkın peşindesin ve yine Sen, bütünüyle hayır yollarına kendini adamış birisin.
  Ve çok geçmeden Allah Resulü, başından geçenleri anlattı O’na, ilk olarak. Tecrübe, metanet ve sabır insanı Hz.Hatice tevekkülü tam bir insandı ve gayet metindi. Başkalarının kendisinden bir emniyet dilediği bir Emin’in sahipsiz olmadığını zaten biliyordu. Kendisinden beklenen metaneti ortaya koyacak ve destek olması gereken bir zamanda, kainatın iftihar ettiği Yüce Kamet’i yalnız bırakmayıp O’na destek olacaktır.
--Müjdeler olsun sana ey amcamın oğlu, diye başladı sözlerine. Ardından da:
-- Bulunduğun yerde sebat et ve kararlı ol! Hatice’nin nefsi elinde olana yemin olsun ki Sen, bu ümmetin beklenen Nebi’sisin, dedi. Zira ona göre zaten bu beklenen bir sonuçtu ve hiç tereddütsüz hemen oracıkta, imanla tasdik etti O’nu ve O’na birlikte gelenleri!.. Ardından da, üzerini örttüğü Resulullah’ın hanelerinde Rabb-i Rahimiyle birlikte yalnız bırakıp bir başka kapıya yöneldi.

Varaka’nın Rahberliği

  Mekke’de bu haberle sevinecek birisi daha vardı ve Hatice de, hiç vakit kaybetmeden amca oğlu Varaka İbn Nevfel’in yanına koştu. Kerim zevcinin anlattıklarını anlattı bir bir Varaka’ya. Her bir ifadesi, Varaka’nın dünyasında fırtınaların kopmasına sebep oluyordu. Bir noktaya gelince dayanamadı ve:

--Kuddüs!... Kuddüs, diye haykırmaya başladı yaşlı bilge. Ardından da ilave etti:
--Varaka’nın nefsi yed_i kudretindeolana yemin olsun ki, şayet bana anlattıkların doğruysa ey Hatice! Bu gelen, Musa ve İsa’ya gelen Namus_u Ekber’dir. Ve şüphesiz ki O da, bu ümmetin Nebisidir. Git ve bunu O’na söyle, olduğu yerde sebat etsin
  
Demek ki toprağın altındaki tohum çatlamış ve artık filiz vermeye girmşti. Beklenen an gelmiş ve insanlığın mahkus talihi değişmeye başlamıştı. İnsanlığın yönünü değiştirecek bu olayı, bir de vasıtasız dinlemek gerekiyordu ve yine Hz.Hatice’nin dalaletiyle, Kabe’nin avlusunda buluştular çok geçmeden. Yaş farkı itiate engel değildi ve önce allah Resulü’nün alnından öptü yaşlı Varaka…

--Ey kardeşimin oğlu! İşitip gördüğün şeyleri bir de bana anlat, dedi merhamet dilercesine…
  Allah’ın son Nebisi, başından geçenleri anlatmaya başladı bir bir Varaka’ya, vasıtasız ve perdesiz olarak. Duyduğu her bir söz, kulağına ilişen her bir kelime, ruh dünyasında fırtınalar koparıyor ve halden hale giren Varaka, ayrı bir heyecan yaşıyordu. Zira yıllardan beri, kavuşma hasretiyle yandığı ve sadece satırlarda okuyarak geleceği günü canu gönülden beklediği müjde, o an yanında duran şahıstan başkası değildi. Allah Resulü’nün sözleri bitince, bu sefer Varaka’nın dili çözülecek, aradığını bulmuş bir gönlün heyecan ve titreyen bir ses tonuyla şu tarihi cümleleri söyleyecekti:
--Nefsim, yed_i kudretinde olana and olsun ki Sen, bu ümmetin Nebi’sisin. Daha önce Musa’ya gelen Namus gelmiş Sana. Unutma ki Sen, bu sebeple yalancılıkla itham edilecek, eziyet ve işkencelere maruz kalacak ve akla gelmedik düşmanlıklarla karşılaşacaksın. Keşke ben o gün genç olsaydım, yaşıyor olsaydım da, kavminin Seni çıkarıp yurdundan kovacakları güne yetişip, o gün Sana destek verseydim.
  
Teselli için gidilen kapıda duyulan sözler gerçekten dikkat çekiciydi; evet, gelecek umut doluydu. Ancak bu umut, öyle kolay elde edilecek gibi de görünmüyordu. İşin ucunda O’nu mihnet, sıkıntı ve çile dolu günler bekliyordu.
  Resul_ü Kibriya da, şaşırmmıştı. Belli ki, bu ihtiyarın bildiği daha çok şey vardı. Merak dolu bir ses tonuyla sordu Varaka’ya:

--Kavmim beni çıkaracak mı?
  Gelen cevap sadece sorunun cevabını ihtiva etmiyor; daha genel ifadelerle hem O’nun başına gelecekleri sıralıyor hem de adete O’ndan sonra aynı çizgide yürüyeceklerin yaşayacağı bütün mukaddes göçlerin sebebini açıklıyordu:
--Evet. Seni de çıkaracaklar. Zira senin getirdiğin hakikatlerle gelen hiçbir insan yoktur ki, yurdundan çıkarılmış, vatanından ayrı bırakılmış olmasın!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder